top of page
Writer's picturecerenturkmenoglu

4. Höömeycİler Günü - Şaman Ayİnİ


Höömeyciler, yani gırtlak şarkıcıları günü, Tuva’da kutlanan en önemli günlerden biri. Bundan dört yıl önce resmi bayram ilan edilen Höömeyciler Günü uzun yıllardır geleneksel olarak kutlanıyor ve kutlamalar kapsamında hafta boyunca törenler, festivaller, yarışmalar ve konserler dahil birçok etkinlik düzenleniyor. Höömey adı verilen gırtlaktan şarkı söyleme stili Tuva müziğini benzersiz kılan öğelerden birisi. Etkinliklerle dolu bu hafta Höömeyciler için olduğu kadar benim için de oldukça yoğun geçecekti.



Kutlamalar 15 Ağustos’ta Cumhuriyet Bayramı ile başladı. Şehrin her köşesinde başka bir etkinlik vardı; okçuluk ve güreş turnuvaları, geleneksel kıyafet defilesi, dans gösterisi ve şehir meydanına kurulan geleneksel ürünler pazarı bunlardan birkaçıydı. Akşam ise Tuva Ulusal Tiyatro sahnesinde Cumhuriyet konseri düzenlendi. Dans ve müzik gösterilerinin yanı sıra üç farklı Türki cumhuriyetten katılan üç sanatçı kendi kültürlerinin müziklerini icra etti. Tuva cumhurbaşkanının geleneksel kıyafeti ile konuşma yaptığı akşamda şaman kültürünü de ön plana çıkaran bir gösteri yer aldı. Bu sırada bütün performansların son derece profesyonel ve yüksek seviyede olduğunu belirtmeliyim. Müzisyenlerden dansçılara, dekorlardan ışıklara, herkes kusursuz bir performans ortaya koydu.


Tuva Ulusal Tiyatrosu



Cumhuriyet Bayramı'nın ertesi günü, 16 Ağustos’ta, höömey yarışması düzenlendi. Ülkenin dört bir yanından olduğu gibi Dünya'nın farklı köşelerinden de höömeycilerin katıldığı yarışma Tuva Kültür Merkezi’nde yapılacaktı. Başvurular çok yüksek bir sayıya ulaştığı için bu seneki yarışmanın sadece ‘sıgıt’ stilinde yapılması kararlaştırmıştı. Sıgıt, Tuva Türkçesi’nde “ıslık” anlamına geliyor. Bu stilde höömeyci aynı anda iki ses üreterek kalın bir ses üzerine armonik sesler ile ıslığa benzer ikinci bir ses ekliyor. Bu gırtlaktan söyleme tekniği ile höömeyciler bazen aynı anda üç, dört ses üretebiliyorlar. Höömey'de farklı stillerin yanı sıra yöreye özgü karakteristik özellikler de bulunuyor. Tuvalar'ın dikkatli kulakları kişinin höömey söyleme biçimine göre hangi bölgeden olduğunu anlayabiliyor. Tuva'nın her köşesinden müzisyenlerin katılacağı bu yarışma için herkes kadar ben de heyecanlıydım; hem dinleme fırsatını elde ettiğim için, hem de yarışma benim yapacağım bir sunum ile başlayacağı için.



Sebeb-i ziyaretim Tuva’nın yaylı çalgıları olduğundan, bu bağlantıyla Türkiye'nin geleneksel yaylı ve telli çalgıları üzerine bir sunum yapmak ve bizim kültürümüzün müziğine dair bilgiler paylaşmak istediğimi Kültür Merkezi’nin başkanı ile görüşmüştüm. Bu düşüncemi memnuniyetle karşıladılar ve büyük bir incelikle yapacağım sunum için yarışma sabahına bir zaman dilimi ayarladılar. Türkçe bilen arkadaşım Aziyana bana çevirmenlik yaptı ve rebaptan başlayarak Türkiye'nin başlıca yaylı ve telli çalgılarını ses ve video örnekleri ile anlattım. Yarışmacılar ve yarışmayı dinlemeye gelenlerden oluşan kalabalığın yanı sıra çekim yapmak üzere Tuva’nın televizyon kanalından haberciler de gelmişti. Sunumdan sonra benimle kısa bir röportaj yaptılar ve akşam haberlerinde bir de baktım Tuva televizyonundayım. Ertesi gün gittiğim müzik mağazasındaki yaşlı kadının beni haberlerde görüp tanıması ise güzel bir sürpriz oldu.


Tüm gün süren yarışmanın ertesi günü, 17 Ağustos, Höömeyciler Günü idi. Yarışmanın kazananları akşam Ulusal Tiyatro'da gerçekleştirilecek büyük konserde ilan edilecekti.


Höömey kültürü Tuvalar'ın için çok büyük önem taşıyor. Göçebelik ve Şaman kültürünün ürünü olan bu müzik stili benzer şekillerde Altaylar ve Moğollar'da da görülmekte. Höömey, veya gırtlaktan söyleme tekniği, istenilen sesi elde etmek için boğazın ustalıkla idare edilmesi ve ağız ile sinüs boşluklarını kullanarak armonik seslerin elde edilmesini içeriyor.


Höömeyciler Günü ilk olarak şaman ayini ile başlayacaktı. Sabahın erken saatlerinde büyükçe bir grup Tuva Kültür Merkezi’nde buluştuk ve araçlarla ayinin gerçekleştirileceği Höömeyciler Ovaazı’na doğru yola çıktık. Ovaa, Tuva Türkçesi’nde tepe, kurgan anlamına geliyor.




Aldın Bulak


Altın rengi bozkırlar, ormanlık dağlar ve kıvrılarak uzayan nehirleri aşarak geldiğimiz Höömeyciler Tepesi, Kızıl’a yaklaşık 45 km mesafede olan Aldın Bulak’ta yer alıyor. Bir etno-kültürel turizm yerleşkesi olan Aldın Bulak, altın pınar anlamına gelmekte. Yenisey nehrinin kenarında yemyeşil bir vadiye kurulmuş bu yerleşkede Tuva kültürüne dair pek çok şey öğrenmek mümkün. Burada ziyaretçilerin konaklayabileceği geleneksel yurtlar, geleneksel yemek restoranları, tören alanları ve höömey okulu bulunuyor. Yerleşkedeki yurtların yerleşimi evren ve gezegenler baz alınarak yapılmış ve Feng Shui öğretilerine göre düzenlenerek sağlık ve şans getirmesi amaçlanmış.


Aldın bulak'a yukarıdan bir bakış



Aldın Bulak’ın bir parçası olan Höömeyciler Tepesi, Yenisey nehrinin kıyısında nefes kesen bir manzaraya hakim bir noktada bulunuyor. Yapımında almış beş ton kaya kullanılan anıtın temeline anlatılana göre dokuz hazine, farklı ülkelerin paraları ve dört ayrı kıtadan taşlar konulmuş.



Yerleşkede Höömeyciler Tepesi dışında törenler için düzenlenmiş birkaç alan daha mevcut. Bir tepede her sabah gün doğumu ile buluşacak şekilde yerleştirilmiş iki metrelik bir Buda heykeli ile başka bir tepede iki kayalık arasında bulunan ve doksan dokuz basamaklı merdivenle çıkılan Şambala Kapısı* (yanda) bu alanlar arasında. Aldın Bulak, ziyaretçilerin Tuva’daki geleneksel yaşama dair pek çok şeyi etkin bir şekilde öğrenebilecekleri bir yer. Balık tutmak, ata binmek, ok atmak, keçi sütü sağmak ve peynir yapmak gibi etkinliklerin yanı sıra ziyaretçiler höömey ustaları ile çalışıp höömey tekniğini de öğrenebiliyor. Ya da en azından öğrenmeye çalışabiliyor.










ŞAMAN AYİNİ


Bu ayin Tuva’lılar için kutsal sayılan Höömey kültürünü kutlamak ve kutsamak için yapılacaktı. Güneşin ilk ışıklarından itibaren geleneksel kıyafetlerini giymiş höömeyciler tepede toplanmaya başlamıştı. Tuva'da, kültürlerindeki diğer herşey gibi kıyafetler de doğa ile yakın bağlantılar taşıyor. Örneğin, çizmelerinin ucunun kıvrık ve yukarıya doğru olması yerdeki bitkileri kırmamak ve incitmemek için. Ucu sivri başlıkları ise dağların zirvesini temsil ediyor.





Höömeyciler tepesinde, merkezde taşlarla çevrili bir ana direk ve çevresinde her bir gırtlak şarkısı stilini temsil eden daha kısa direkler bulunuyordu. Höömey, kargıraa, sıgıt, borbannadır ve ezengileer stillerini temsil eden ahşap direklerin her birinde farklı oymalar ve motifler vardı. Direklerin arasında gerilmiş ipte ise ipe bağlanmış dilek bezleri ve şeritler asılıydı. Uzaktaki dağları aşarak gelip nehir boyunca ilerleyen rüzgâr direklerin arasında bağlı duran bu rengârenk dilek bezlerini, yani Tuvaca çalama’ları savuruyordu.





Ayin başlamadan önce ilk olarak çalama’larımızı hazırlayacaktık. Bunun için kumaşlardan ak, kara, sarı, kızıl, yeşil ve mavi altışar şerit yırttık. (Tuva Türkçe'sinde yeşil - nogaan ve mavi - gök dışındaki diğer renklerin isimleri üstteki gibi.) Budizm'de kullanılan dua bayraklarındaki renkleri temsil eden bu şeritleri bir araya getirip başından ak şerit ile bağladık, ki böylece yolumuz ak renk gibi saf ve temiz olsun. Ardından şeritleri ördük.


Bu esnada şaman hazırlıklara başlamıştı. Yakacağı ateş için odun parçalarını üst üste kule gibi diziyor, aradaki boşluklara çer eezi (yer iyesi, sahibi) için yiyecekler yerleştiriyordu. Tuvalılar doğada her yerin bir ruhu, sahibi olduğuna inanıyor. Örneğin bir dağın, nehrin, ormanın veya su kaynağının ayrı sahipleri, ruhları var. Ritüellerde bu yer sahiplerine saygı göstermek ve onları memnun etmek için hediyeler sunuluyor. Yiyecek ve madeni paraların yanı sıra verilebilecek en değeri hediyenin müzik olduğunu düşünüyorlar.





Şaman odunları dizdikten sonra süt, arpa unu ve ardıç yapraklarından bir karışım hazırladı. Ritüellerde kullanılan tos karak (dokuz göz) adını verdikleri dokuz bölmeli kaşık yardımıyla karışımı odunlara ve etrafa serpmeye başladı. Daha sonra bir tutam ardıçı yakıp her bir höömey stilini temsil eden direğin başında dumanını tüttürdü. Bu arındırma işlemi bittikten sonra önceden hazırladığı odunların başına döndü ve şaman kıyafetini giymeye başladı. Şamanlar ayinlerde kullandıkları kıyafetlerinin hepsini kendileri dikip hazırlıyor, ucu kıvrık çizmeleri ve başlıkları dahil. Şamanın boncuklar, deniz kabukları ve kötü ruhları korkutması için ufak zil ve çanlarla bezeli kıyafetinden rengârenk şerit ve örgüler sarkıyordu. Bu kıyafeti taşımak kolay değildi, ağırlığı yaklaşık 40 kilogramı buluyordu. Şaman, kıyafete ek olarak kartal tüylerinden yapılmış görkemli bir başlık giyiyordu. Ateşi yaktı ve yine kartal tüylerinden yapılmış bir yelpaze ile alevi kuvvetlendirmeye başladı.



Şamanların en kutsal eşyalarından biri de düngür adı verilen davulları. Şamanlar düngür’lerini de kendi yapıyor ve orba adı verilen bir tokmakla vurarak çalıyor. Şamanizm'de şaman davulu çok güçlü bir araç olarak kabul ediliyor. İnanışa göre davuldan yükselen titreşimler kişiyi arındırırken onda biriken kötü enerji ve hastalığı da temizliyor. Yer, gök ve suyun ruhlarını sakinleştirirken davulda asılı olan çanlar kötü ruhları kovalayarak bulunulan yeri arındırıyor. Ayinlerdeki bir diğer arındırıcı güç ise ateş olarak kabul ediliyor. Bir hastalığı tedavi etmek için ateşin yakılması ve yiyecek ile beslenmesi gerekiyor ki ateş gücünü hasta kişiye versin.




Tos karak



Şaman ateşi kuvvetlendirmeyi sürdürürken birkaç kişi de tos karak ile etrafa süt serpmeye devam ediyordu. Bu kişilerin arasında Tuva’nın kültür bakanı da vardı. Enstrümanlarımızı ve diğer eşyalarımızı ana direğin dibine koyduk ki onlar da bu arındırıcı sütten paylarını alsınlar. Bir yandan da birkaç süt şişesi elden ele geziyor, herkes birkaç yudum alıyordu. Bir annenin yavrusu için üretmesiyle süt, olabilecek en saf, en temiz şey kabul ediliyor ve ritüellerde arındırıcı özelliği için kullanılıyor.



Ayin, Tuva’nın en saygıdeğer ve deneyimli şamanlarından olan Lazo Monguş tarafından gerçekleştirilecekti. Şaman, özellikle müzisyenlerin, höömeycilerin şamanı olarak biliniyordu. Başlamaya hazır olduğunda hepimizi çağırdı ve çevresinde bir daire oluşturduk. Yaşlı höömeyciler sandalyelere oturdular, geri kalanımız ise ayakta yerlerimizi aldık. Şaman her birimizi tek tek dolaşıp elindeki ardıç parçası ile örüp hazırlamış olduğumuz çalama’ların üstüne süt serpti. Bu işlemin ardından çalama’ların örgüsünü açtık ve bir dilek tutarak direklerin arasında gerili olan ipe bağladık. Dediklerine göre rüzgâr Yenisey’den yukarı esip çalamaları dalgalandırınca ve çalamalar bağı çözülüp de kendilerini rüzgâra bırakınca dileklerimiz gerçek olacaktı. Dileklerimizi pek de sıkı bağlamadan uçuşur halde bırakarak tekrar şamanın etrafındaki daireye döndük.





Şaman düngür’üne vurmaya başlamıştı, ayin başlıyordu. Alev kuvvetlendikçe şamanın da düngüründen gelen sesler kuvvetleniyordu. Etrafımızda geri kalan herşey sessizdi ve herkes düngür’den gelen ısrarlı ritmi dinliyordu. Ardından şaman höömey'ine başladı. Höömey’i kuvvetlenirken düngür’ü harlanan ateşe doğrultarak daireler çiziyor, farklı şekillere bürünen ateşi eliyle adeta kontrol ediyordu. Bir nefes aldı ve bütün höömeycilere ona katılmalarını söyledi. “Önce kargıraa” dedi. Tüm höömeyciler kargıraa stilinde söylemeye başladı. Ardından “sıgıt” dedi. Tepemizde kartallar uçar, Yenisey’i aşıp gelen rüzgâr kulağımıza fısıldarken höömeyciler hep birlikte düzinelerce kuşun şarkı söylemesini andıran sıgıt stilinde söylemeye başladı. Zaman bir süreliğine durmuştu, rüzgârın sesi sıgıt’tan, kartalların sesi rüzgârdan ayırt edilemiyordu. Şaman orba ile düngüre vurup ateşin etrafında dönmeye devam etti. İlginç bir şekilde sadece ateş değil, gökyüzündeki bulutlar da farklı şekillere bürünüyor, biçimleri hayvan figürlerini andırıyordu.





Çanlar, davul, höömey ve ateş hep birlikte bir kez daha güçlenip büyüdü, ardından yavaşça durulup sakinleşti.


Şaman davuluna son kez vurdu.


Arınma tamamlanmış, doğaya minnet sunulmuş ve iyi dilekler paylaşılmıştı.



Ayin sona erdiğinde herkes coşkuyla alkışladı ve hep bir ağızdan Höömeyciler Hünü Bile! (Höömeyciler günü kutlu olsun) diyerek tezahürat etti. Ardından gelenek gereği hepimiz ana direğin etrafında üç defa dönmek için saat yönünde yürümeye başladık. Bu esnada Tuva Kültür Merkezi başkanı Koşkendey ile konuşmaya koyulduk, ayini nasıl bulduğumu sordu. Çok etkilenmiştim, geleneklerine bu derece bağlı olmalarını ve koruyarak sürdürmelerini takdir ettiğimi söyledim. Bunun üzerine Koşkendey bana şöyle dedi; “Şamanizm bizim atalarımızdan gelen geleneğimiz, Budizm ise bizim hayat okulumuz. İki inanç ve öğreti burada iç içe geçmiş bir biçimde, uyum içinde varlığını sürdürüyor.”



Ayinin ardından Aldın Bulak’tan ayrılarak şehre doğru yola çıktık. Yolda Naçın aradı, “Akşamki Höömeyciler Günü konseri için bir saat sonra Ulusal Tiyatro’da provamız var, bekliyoruz”. Tuva'da herşeyin spontane gelişmesine yavaş yavaş alışıyordum, hatta hoşuma gitmeye başlamıştı. Kemanım yanımdaydı, rotamızı Ulusal Tiyatro'ya doğru çevirdik ve yeşil bozkırlarla gölgeli dağlarından arasından geçerek yolumuza devam ettik.



************************




* Şambala Kapısı: Şambala, (veya Agartha) yeraltında var olduğuna inanılan ileri teknolojiye sahip efsanevi bir uygarlıktır.


375 views1 comment

Recent Posts

See All

1 commento


nejatturk
nejatturk
18 gen 2020

Evliya Çelebinin torunu tebrikler ve de teşekkürler paylaştığın için.

Mi piace
bottom of page